Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 58

3. Kişilik hakkının zedelenmesi

3.   Kişilik hakkının zedelenmesi

Madde 58 - Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.

I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:

3 - Şahsi menfaatlerin haleldar olması

Madde 49 - (3444 sayılı ve 04.05.1988 tarihli kanunun 8. maddesiyle değiştirilen) 1

Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dâva edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tâyin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.

Not: 3444 sayılı ve 04.05.1988 tarihli “743 Sayılı Türk Kanunu Medenisinin Bazı Maddelerinin ve 818 Sayılı Borçlar Kanununun 49 uncu Maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun”un 8. maddesi ile değiştirilmeden önce madde şu şekilde kaleme alınmıştı:

“Şahsi menfaatleri haleldar olan kimse hata vukuunda zarar ve ziyan ve hatanın hususi ağırlığı icabettiği surette manevi zarar namiyle nakdî bir meblâğ itasını dâva edebilir.

Hâkim, bu tazminatın itası yerine diğer bir tazmin sureti ikame yahut ilâve edebilir.”

II-) Madde Gerekçesi:

Madde 57 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 49 uncu maddesini kısmen karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 57 nci maddesinde, kişilik hakkının zedelenmesinde manevî tazminat düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 49 uncu maddesinin kenar başlığında kullanılan “3. Şahsî menfaatlerin haleldar olması” şeklindeki ibare, Tasarının 57 nci maddesinde, “3. Kişilik hakkının zedelenmesi hâlinde” şeklinde değiştirilmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 49 uncu maddesine, 4/5/1988 tarih ve 3444 sayılı Kanunla eklenen ikinci fıkrası gereksiz görülerek, Tasarının 57 nci maddesine alınmamıştır. Gerçekten, 818 sayılı Borçlar Kanununun 43 üncü ve Tasarının 51 inci maddeleri uyarınca, hâkim tazminat miktarını belirlerken, “hâl ve mevkiin icabını / durumun gereğini”, yani saldırının kişilik hakkı zedelenen kişinin manevî kişilik değerlerinde sebep olduğu eksilmeyi göz önünde tutmalıdır. Bu eksilmenin ise, sıfatı ve makamı daha yüksek ve ekonomik durumu daha iyi olan taraf bakımından çok, diğer taraf için az olduğu şeklinde bir kurala bağlanması yanlış olur. Bu nedenle, Tasarının 57 nci maddesinde, hâkimin manevî tazminat miktarını belirlerken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumları da dikkate alması gerektiğinin belirtilmesinde bir zorunluluk yoktur. Ayrıca, bunların maddede gereksiz yere tekrar edilmesi, herkesin kanun önünde eşit olduğu ilkesine de aykırı görülmüştür.

III-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:

1-) OR:

3. Bei Verletzung der Persönlichkeit

Art. 49

1 Wer in seiner Persönlichkeit widerrechtlich verletzt wird, hat Anspruch auf Leistung einer Geldsumme als Genugtuung, sofern die Schwere der Verletzung es rechtfertigt und diese nicht anders wiedergutgemacht worden ist.

2 Anstatt oder neben dieser Leistung kann der Richter auch auf eine andere Art der Genugtuung erkennen.

2-) CO:

3. Atteinte à la personnalité

Art. 49

1 Celui qui subit une atteinte illicite à sa personnalité a droit à une somme d’argent à titre de réparation morale, pour autant que la gravité de l’atteinte le justifie et que l’auteur ne lui ait pas donné satisfaction autrement.

2 Le juge peut substituer ou ajouter à l’allocation de cette indemnité un autre mode de réparation.

IV-) Yargı Kararları

1-) YİBK, T: 18.02.1981, E: 1980/1, K: 1981/2:

Fikir ve San’at Eserleri Kanununun 83. maddesinde haksız rekabete ilişkin düzenlemede bulunulmuş ve son fıkrasında, «Tecavüz eden tacir olmasa bile, birinci fıkra hükmüne aykırı hareket edenler hakkında haksız rekabete müteallik hükümler uygulanır» hükmüne yer verilmiştir. Haksız rekabette kişilik haklarının ihlâline sebebiyet verilebilir. Yalnız ticari bir işletme değil herhangi bir mesleki çalışma, bu arada Fikir ve San’at Eserleri Kanunu kapsamına giren çalışma da haksız rekabete maruz kalabilir. Haksız rekabet dolayısiyle şahsi menfaatleri haleldar olanlar Borçlar Kanununun 49. maddesinde öngörülen koşullar varsa manevi tazminat davası açabilirler.

Bu nedenlerle, bir eserden diğer bir esere Fikir ve San’at Eserleri Kanununda gösterilen haller dışında iktibas yapılması halinde, iktibas hususunda kullanılan eserin sahibinin ve eserinin adı iktibas sırasında belirtilse bile eser sahibinin haksız rekabet hükümlerine göre Borçlar Kanununun 49. maddesindeki koşullar mevcutsa manevi tazminat isteyebileceği sonucuna varılmıştır.

Sonuç: 5846 sayılı Fikir ve San’at Eserleri Kanununda gösterilen haller dışında, iktibas yapılmış olsa dahi, iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve eserinin adı belirtilse bile eser sahibinin, haksız rekabet hükümlerine dayanarak B. K. nun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebileceğine 18/2/1981 gününde iki aykırı oya karşı çoğunlukla karar verildi. (RG. 27.03.1981; S: 17292).

2-) YİBK, T: 06.07.2018, E: 2017/5, K: 2018/7:

“… Evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişinin, aldatılan eşe karşı manevi tazminat sorumluluğu ile ilgili olarak kanunlarımızda özel bir tazminat hükmü yer almamasına rağmen, haksız fiile ilişkin genel koşulları da taşımayan eyleminden dolayı üçüncü kişi aleyhine yargı kararıyla tazminat sorumluluğu ihdas edilmesi, evlilik birliğinin ve aile bütünlüğünün korunması gibi saiklerle dahi kabul görmemelidir. Hemen belirtilmelidir ki, üçüncü kişinin katıldığı aldatma eylemi ile bağlantılı olmakla birlikte sadakatsizlik olgusundan farklı olarak, bağımsız, özel ve nitelikli bir kişilik hakkı ihlali durumunda, eş söyleyişle üçüncü kişinin doğrudan aldatılan eşin kişilik değerlerine yönelik hukuka aykırı bir fiilde bulunması durumunda manevi tazminat sorumluluğunun doğacağında tereddüt bulunmamaktadır. Bu kapsamda örneğin, aldatma eylemi ile bağlantılı olarak üçüncü kişinin, aldatılan eşin konut dokunulmazlığını ihlal etmesi, özel yaşamına müdahale etmesi, sır alanına girmesi, ele geçirdiği bazı özel bilgileri ifşa etmesi, kullandığı söz ve diğer ifadeler ile onur ve saygınlığını zedelemesi gibi eylemlerinde hukuka aykırılık unsurunun gerçekleştiği şüphesizdir. Hâl böyle olunca, üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen başkaca bir kişilik hakkı ihlali bulunmadıkça, salt evli bir kişiyle birlikte olmak şeklindeki eyleminden dolayı aldatılan eşin üçüncü kişiden manevi tazminat isteyebilmesinin mümkün bulunmadığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. V. SONUÇ Yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler, yargısal ve bilimsel içtihatlarla bu çerçevede yapılan değerlendirmeler sonucunda "evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan üçüncü kişiye karşı diğer eşin manevi tazminat isteminde bulunamayacağı" yönünde 06.07.2018 günü üçüncü görüşmede oy çokluğu ile karar verilmiştir. …”

3-) YHGK, T: 18.10.2022, E: 2021/4-383, K: 2022/1288:

“… KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının 22.04.2011 tarihinde Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) gönderdiği şikâyet dilekçesi ile ... Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan müvekkili hakkında ağır iddia ve ithamlarda bulunarak şikâyetçi olduğunu, şikâyet ile ilgili yapılan inceleme sonrası müvekkili hakkında "Soruşturmaya yer olmadığına" karar verildiğini, uzun bir meslek geçmişi olan ve çevresinde sayılan bir kişi olan müvekkilinin zarar verme kastıyla ortaya atılan asılsız ve ağır iftiralar sebebiyle toplum içinde küçük düştüğünü ileri sürerek 20.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; zamanaşımı def’înde bulunduğunu, davacının müvekkiline ait taşınmazda işgalci konumunda bulunan kişilerin işlettiği cafe ve bara sürekli gitmesi ve bu kişilerle olan samimiyetinden dolayı müvekkilinde bazı haklı şüpheler oluştuğunu, çevredeki esnafın da davacının müvekkili ile cafe sahibi kişiler arasındaki hukukî sorunları konuştuğunu söylemesi üzerine müvekkilinin şikâyet dilekçesi vermek zorunda kaldığını, işyeri güvenliği için kamera taktırdığını … kayıtlarda davacının çok sık gittiği mekânda işletmeci olan kişilerle aynı masada oturup sohbet ettiğinin tespit edildiğini, haklı şüphe nedenlerinin oluşmasından dolayı yasal şikâyet hakkı kapsamında müvekkilinin şikâyette bulunduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin … kararı ile; … davalının davacı hakkında yaptığı şikâyeti haklı gösterecek emarelerin bulunmadığı, şikâyetin haksız olup hak arama özgürlüğü kapsamında kalmadığı, şikâyet dilekçesinde davacının kişiliği hedef alınarak onur ve haysiyetine saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile 20.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 07.03.2018 tarihli ve 2016/4348 E., 2018/1595 K. sayılı kararı ile; “… Dava dosyasının incelenmesinde; davalı tarafından yapılan şikâyet sonucunda davacı hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesinin … sayılı kararında, davacının şikâyet dilekçesinde belirtilen mekana sık sayılabilecek aralıklarla gittiği, çoğu zaman arkadaşları ve ailesi olduğu halde giderek yemek yedikleri, alkol aldıkları, ancak davalının iddia ettiği olayların gerçekleştiğine dair delil elde edilemediği, davalının şikâyet dilekçesinde daha abartılı ifadeler kullandığı halde muhakkik tarafından alınan beyanında bir kısım hususlardan bahsetmediği, dilekçeye ekli fotoğraflardaki kişilerin ise davacının eşi ve çocukları olduğu, davacının nüfuz kullandığına dair somut delil elde edilemediği, iddiaların doğrulanmadığı gerekçeleriyle davacı hakkında soruşturma izni verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Davacı hakkında davalı tarafından verilen şikâyet dilekçesi bir bütün halinde değerlendirildiğinde; dilekçe içeriğindeki bazı ifadeler abartılı olmakla birlikte kişilik haklarını rencide edici ve özel hayatı ihlal edici mahiyette olmayıp, mülkiyeti davalıya ait taşınmazda mekan işleten dava dışı kişiler ile arasında ceza ve hukuk davaları olmakla husumetin bulunması, davacının ise bu kişilerin işlettiği mekana sıklıkla gittiği nazara alındığında, davalının olağan kuşku üzerine hak arama özgürlüğü kapsamında şikâyet hakkını kullandığının kabulü gerekir. Şu halde davanın tümden reddi gerekirken, …” gerekçesi ile karar bozulmuştur

Direnme Kararı:

9. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin … kararı ile; davacının aleni bir şekilde yargısal süreçlere nüfuz ettiğine ve kadınlarla alem yaptığına yönelik isnatlarda bulunan davalının bu isnatlarının ispat edilemediği, soyut iddiadan öteye geçmediği, hâkim ve cumhuriyet savcılarının da mesai dışında ailesi, arkadaşları veya yalnız bir şekilde kamuoyunda rahatsızlık uyandırmayacak mekânlara gidip eğlenmesinin mümkün olduğu, davacının şikâyet dilekçesinde belirtilen kafeye ailesi ve görev yaptığı iş arkadaşlarıyla birlikte gittiğinin tanık anlatımlarıyla sabit olduğu, bu durumda davalının yasal şikâyet hakkının sınırlarını aştığı ve davacının kişilik haklarına saldırıda bulunduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu şikâyet dilekçesinde kullanılan ifadelerin hak arama özgürlüğü sınırlarını aşıp aşmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığı; buradan varılacak sonuca göre davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24, isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56 durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

16. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hâkimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.

Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.

17. Dava konusu şikâyet dilekçesinin verildiği tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.

18. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesinde ise;

“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.” hükmü bulunmaktadır.

19. Görüldüğü üzere BK’nın 49. (TBK’nın 58) maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

20. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. (Türk Borçlar Kanunu’nun 58) maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

21. Bu aşamada “hak arama hürriyeti” kavramına değinmekte fayda bulunmaktadır.

22. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa), “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre;
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

23. Hiç kuşkusuz bütün hak ve özgürlükler sınırsız değildir. Anayasal hakların gösterdikleri özellikler itibariyle; başkalarının haklarıyla olan ilişkilerine göre daraltılması veya genişletilmesi gerekir. Bu kapsamda konu değerlendirildiğinde çatışma durumunda her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

24. Kişilik haklarına yapılan saldırının hukuka uygun sayılması için her şeyden önce kişinin hukukça korunan bir üstün hak ve çıkarının bulunması gerekir. Kişilik haklarının ihlâli görünümünü taşıyan eylem ve açıklamalar başkalarının veya kamunun üstün çıkarını korumak için yapılmışsa, doğru amaca yönelik olduklarından hukuka aykırı sayılamaz. Bu nedenle zabıtaya ya da suçları kovuşturmakla yetkili makamlara yapılan ceza şikâyetleri, ihbarlar, yetkili mercilerde yapılan icra takipleri, açılan hukuk davaları hukuka aykırı değildir.

25. Ancak tecavüzün hukuka uygun olduğunu kabul edebilmek için, hukukça korunan üstün hak ve çıkarın olması yeterli değildir; aynı zamanda bu hak ve çıkarın kötüye kullanılmamış olması da gerekir.

26. Hak arama özgürlüğünün kullanım şekillerinden biri olan şikâyet, yanlışları tartışmanın ve bunlara olası çözümler bulabilmenin bir yolu olduğuna göre serbestçe dile getirilebilmelidir. Hak arama özgürlüğü bağlamında ele alınacak olan şikâyet hakkı, meşru bir amaç için kullanılırken, içeriğine konu bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) açısından bir değerlendirmeye tabi tutulabilir. Olgular kanıtlanabilir, oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konamaz. Kanaatler bir olay ya da durum konusunda bir bakış açısını veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirir; bunların doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanması olanaksızdır. Fakat kanaatin temelini oluşturan olguların doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür.

27. Şikâyet, kullanılması bir hak olmasının yanında, kişiye sorumluluk da yüklemektedir. Şikâyet hakkının kötüye kullanılmış olup olmadığının tespitinde bakılacak unsur şikâyet hakkının amaca uygun olarak kullanılmış olmasıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın korunması ile mümkündür. İlgili makamlara yapılan şikâyet ve ihbar bu hakkın koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmışsa amaca uygun bir davranış olarak hukuka da uygundur. Ancak bu hak öz çıkarın korunması yerine başkasını zarara uğratmak için kullanılmışsa artık hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir. Başkasını zarara uğratmak için bir hakkın kullanımı iyi niyet kurallarına aykırıdır.

28. Şikâyet hakkı amaca uygun olmak yanında uygun araçlarla da kullanılmalı, hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Salt kötü düşünce ile yapılan ve temelindeki olaylar gerçek olmayan şikâyet veya ihbar hukuka aykırı davranış niteliğindedir.

29. Şikâyet hakkının kötüye kullanıldığından söz edebilmek için ihbar veya şikâyetin karşı tarafın suçsuzluğunu bilerek zarara uğratmak veya küçük düşürmek amacıyla yapılması yahut şikâyet konusu hakkında delil ve emare olmadığı hâlde şikâyetin yapılmış olması gerekir.

30. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikâyet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir.

31. Şikâyeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği, diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikâyet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi hâlde şikâyetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikâyet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

32. Hak arama hürriyeti ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir.

33. Öte yandan, demokratik bir toplumda, bireylere, yargı sistemi ve ona dâhil olan kamu görevlilerini eleştirme ve onlar hakkında yorum yapma hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu eleştirilerin kişilerin şeref ve itibarlarının korunmasını isteme haklarını ihlal eder boyuta ulaşmaması gerekir (Anayasa Mahkemesi, Emin Aydın, B. No: 2013/3178, 25.06.2015).

34. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının Cumhuriyet Savcısı olup, ... Cumhuriyet Savcısı olarak görev yaptığı sırada hiç tanımadığı davalı tarafından Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü’ne başlığı ile … dilekçe ile şikâyet edilerek, yazarlar evi adındaki mekana sürekli gidip yüksek derecede alkol alıp etrafa korku saldığı, alkollü olan işletmede uygunsuz davranışlarda bulunduğu, bu mekanda kadınlarla alem yaptığı, bu mekanın sahibi olan kişilerin yargıya intikal etmiş şikâyet ve soruşturmalarında etkisi olduğu, bu kişiler için nüfuzunu kullandığı kanaatinde olduğu ileri sürülmüştür. Davalının bu şikâyet dilekçesi Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna (HSYK) intikal etmiş ve HSYK tarafından davacı aleyhine başlatılan inceleme sonucu … inceleme fezlekesi düzenlenmiştir. İnceleme fezlekesi ile davalının ileri sürdüğü iddiaların kesin olmayan afaki iddialar olduğu, kesin, inandırıcı iddia ve deliller bulunmadığı gibi şikâyetin Cumhuriyet Savcısı davacı tarafından yapılacağından endişe duyulan afaki şüpheleri bertaraf etme amacına yönelik olduğu sonucuna varılarak soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.

35. Davalı şikâyet dilekçesinde, hukukî ve cezai ihtilaf içerisinde bulunduğu dava dışı üçüncü kişiler ile yaşadığı sorunlar sebebiyle bu sorunlarla hiçbir ilgi ve alakası olduğu ispatlanamayan davacıya yönelik nüfuzundan dolayı bir takım iddialar ortaya koymuştur. Davalı bu iddiaları ileri sürerken, hiçbir insanın normal karşılamayacağı şekilde davacının kadınlarla alem yaptığına yönelik isnatlarda bulunmuş ve bu olguları da ispat edememiştir.

36. Öte yandan; şikâyet dilekçesinde yer alan davacının kadınlarla alem yapmış olduğuna yönelik ifadelerin şikâyet konusu olay ile ilgisi de bulunmamaktadır. Kullanılan bu ifadeler davacıyı küçük düşürücü nitelikte olduğu gibi şikâyet hakkı sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün olmayıp, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olduğu sonucuna varılmıştır.<

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; söylenen sözlerin kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte olmadığı, davalı ile husumeti bulunan üçüncü kişilerin işletmesine Cumhuriyet Savcısı olan davacının sık gitmesi sebebiyle oluşan olağan şüphe üzerine hak arama özgürlüğü kapsamında davalının şikâyet hakkını kullandığı, bu nedenle direnme kararının Özel Daire bozma kararındaki gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

38. Hâl böyle olunca; mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir. …”

4-) YHGK, T: 24.03.2022, E: 2018/449, K: 2022/378: 

“… I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; … Gazetesinin 22.03.2009 tarihli nüshasında davalı … tarafından hazırlanan; “Maktulün bir femme fatale olarak portresi” başlıklı köşe yazısında ve 23.03.2009 tarihli nüshasının “Polemik” köşesinde müvekkilleri … saldırı teşkil edecek şekilde haber yapıldığını, fotoğrafının yanında “Üniversiteli kızlar hayat kadını gibi” başlığının kullanıldığını, müteveffanın para yüzünden öldürüldüğünü, katillerin olayın ertesi günü yakalandığını, haberde olayın çarpıtılarak verilmesi nedeniyle müvekkillerinin kişilik haklarına saldırı gerçekleştiğini ileri sürerek her bir davacı için 60.000TL olmak üzere toplam 180.000TL manevi tazminatın haberin yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar Cevabı:

5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ...’in eser ve yayın sahibi sıfatı bulunmayıp editör olduğunu, bu sebeple husumet yöneltilemeyeceğini, eldeki davanın manevi zarara uğradığını iddia eden kişi tarafından açılması gerektiğini, yansıma yoluyla manevi tazminat talep edilemeyeceğini, davaya konu edilen yazılar kişisel görüş içerdiğinden haber niteliği taşımadığını, ayrıca talep edilen manevi tazminatın fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin … kararı ile; dava konusu haber köşe yazısı niteliğinde olup kişisel kanaat içerdiği, haberde kişilik haklarına saldırı teşkil eden bir unsura rastlanılmadığı gerekçesiyle davanın davalı gazete ile davalı ... … yönünden reddine, diğer davalı ... yönünden ise 5187 sayılı Kanun’un 13. maddesi gereği pasif husumet (sıfat) yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 16.05.2013 tarihli ve 2013/6577 E., 2013/9010 K. sayılı kararı ile;

‘‘… Davacıların yakını olan ve dava konusu köşe yazısı ile bu köşe yazısı sonrası hazırlanan Polemik sayfasında fotoğrafı kullanılarak hakkında haber yapılan …, dava konusu yazı ve haberden önce medyaya yansımış bilgilere göre; çalışanları tarafından gasp amacı ile hunharca öldürülmüş genç bir …” (kadın) …“dır.

Dava konusu edilen köşe yazısında kullanılan başlığın anlamı ve yazı içeriği bir bütün halinde değerlendirildiğinde; köşe yazısında mağdur hakkında oluşturulan kanaatin görünür gerçeğe uygun olmadığı,

Polemik sayfasında verilen haberde ise; “Üniversiteli kızlar hayat kadını gibi” alt başlığın yanında …’ye ait, köşe yazısında da kullanılmış olan fotoğrafın büyütülmüş şekilde ve köşesinde şahsın adı da yazılmak suretiyle sunulduğu anlaşılmaktadır. Şu halde; gerek 22/03/2009 tarihli köşe yazısı, gerekse 23/03/2009 tarihli haber kişilik haklarına saldırı niteliğindedir.

Mahkemece açıklanan olgular gözetilerek, davacılar yararına uygun bir miktar manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, …’’ gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. … 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin … sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; … Gazetesinin 22.03.2009 tarihli nüshasında “Maktulün bir femme fatale olarak portresi” başlıklı köşe yazısı ile 23.03.2009 tarihli “Polemik” köşesinde yer alan haberlerin kişilik haklarına saldırı oluşturup oluşturmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

32. Basın özgürlüğünün iç hukukumuzda nasıl yer aldığı konusuna gelince;

Anayasa’nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddesi basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir.

 33. 5187 sayılı Kanun’un 3. maddesinde;

 “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.

 Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”

 Hükmü yer almaktadır.

 34. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar.

 35. Bunun gereği olarak basın; haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal görevleridir.

 

 37. Doğaldır ki basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayınlarda gerek Anayasa’nın “Temel Haklar ve Ödevler” bölümünde yer alan ve gerekse de TMK’nın 24 ve 25. maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan, kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır.

 38. Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli, olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır.

 39. Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaç ile kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayının hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon için yayın yapmak hukuka aykırıdır.

 40. Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki; basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için haberin gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayının haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayının hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi ancak açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı hâlinde mümkündür. Yapılan bir yayın bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2019 tarihli ve 2017/4-1414 E., 2019/464 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2017/4-1833 E., 2019/1333 K., sayılı kararları).

 41. Önemle vurgulanmalıdır ki yayınlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan hukuka aykırılık gerçekleşmeyeceğinden basının sorumluluğu da söz konusu olamaz.

 42. Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir.

 43. Haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule imkân sağlar.

 44. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki, basının yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayımdaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.

 45. Yine, basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması BK’nın 49. (TBK’nın 58.) maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.

 46. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacılardan … ve ...’nün kızları, ...’ın annesi olan …’nün 20.03.2009 tarihinde çalışanları tarafından gasp edilerek öldürüldüğü, dava konusu “Maktulün bir femme fatale olarak portresi” başlığı kullanılarak yapılan haberde; “… Henüz 23 yaşında iken kendisine fazla bağlanmış erkek arkadaşı tarafından “Benim misin değil misin? sorusuna verdiği red cevabı yüzünden öldürülen F.’nin gazetelerde yayınlanan fotoğrafını gördünüz mü?” … güzellik uzmanı … de, hayatı 19 bıçak darbesi artı yakılma ile son bulanlardan. F.’ninki ile aynı açılardan yukarıdan çekilmiş göz alıcı bir fotoğrafı ile yer alıyor gazetelerin birinci sayfasında. Maktulün fotoğrafı böyle ‘güzel’ ve fotojenik oldu mu haber 3. sayfa olmaktan çıkıyor bu arada 1. sayfada yer alıyor. İyi fotoğraflara sahip olmak için bir neden daha. Bu arada …’nun iki kez evlenip boşandığını öğreniyoruz; şüpheler doğal olarak eski kocanın üzerine yoğunlaşmakta…” şeklinde ifadelere yer verilerek … hakkında değerlendirmeler yapıldığı, bu haberden bir gün sonra da aynı gazetenin “Polemik” sayfasında; “Üniversiteli kızlar hayat kadını gibi” başlığının hemen yanında …’nun fotoğrafına yer verildiği, dava konusu köşe yazısının başlığı ile dava konusu yazıda davalı tarafından yapılan değerlendirmelerin görünür gerçekliğe uygun olmadığı gibi “Üniversiteli kızlar hayat kadını gibi” başlığının hemen yanında …’nun adı yazılı olan büyütülmüş şekilde fotoğrafına yer verilmesi ile basın özgürlüğü sınırlarının aşıldığı, öz ile biçim arasındaki dengenin bozulduğu, bu nedenle hukuka aykırılık unsurunun oluştuğu, davacıların kişilik haklarına saldırı gerçekleştiği sonucuna varılmıştır.

 47. Bu durumda; davacılar yararına uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, …”

5-) YHGK, T: 22.09.2021, E: 2017/1465, K: 2021/1062:

“… I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; olay günü davalının müvekkillerinin murisi...’ın yanına gelerek ‘‘çek şu arabanı şuradan, bu gün seninle hesabımı, davamı hâlledeceğim, seni hâlledeceğim’’ diye bağırmak suretiyle murisi tehdit ettiğini, davalının tehditleri karşısında murisin cevap vermeden evine girdiği sırada eşinin gözleri önünde kalp krizi geçirerek vefat ettiğini, davalının daha önce de müvekkillerinden … ve …’nin düğünlerinde olay çıkardığını, masaları devirdiğini, insanlar oturmasın diye yerlere pis su serptiğini, davalının müvekkillerine yıllarca huzur vermediğini, murisin ölü muayene tutanağında strese ve derin üzüntüye bağlı kalp krizi geçirdiğinin belirtildiğini, müteveffanın olaydan önce hiçbir kalp rahatsızlığı bulunmadığını, davalının tehditlerine maruz kalması neticesinde yaşadığı büyük üzüntü ve acı nedeniyle vefat ettiğini ileri sürerek müvekkilleri … ve ... için ayrı ayrı 2.000TL, ... için de 4.000TL manevi tazminatın 09.03.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı cevap dilekçesinde; murisinin ölüm sebebinin söylediği söz ve yapılan davranışlardan kaynaklanmadığını, ölümün kalp krizi ve damar hastalığı sonucu meydana geldiğini, açılan tazminat davasını kabul etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … kararı ile; davalının olay günü davacılar murisi...’ı tehdit ettiği, kısa bir süre sonra davacılar murisinin kalp krizi geçirerek vefat ettiği, olay nedeniyle … 2. Sulh Ceza Mahkemesinin … dosyası ile yapılan yargılama sonucunda davalı hakkında tehdit suçundan adli para cezasına hükmedildiği, davacıların murisin ölümünden kısa bir süre önce davalının tehdidine maruz kalması nedeniyle manen yıprandıkları, davadaki talebin de davalının murise yönelik tehdit eyleminden dolayı davacıların da üzüntü yaşadıklarından bahisle manevi tazminat istemine ilişkin olduğu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak açılan davanın kısmen kabulü ile davacılar ... ve ... için ayrı ayrı 1.500TL, ... için ise 3.000TL manevi tazminatın 09.03.2012 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 08.06.2015 tarihli ve 2014/11018 E., 2015/7518 K. sayılı kararı ile;

“... Dosya içeriğinden, davalının bu eylem nedeniyle tehdit suçundan … Sulh Ceza Mahkemesi’nin … ilamı ile cezalandırılıp kararın kesinleştiği, taksirle ölüme neden olma suçundan … Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip kararın … Ağır Ceza Mahkemesi’nin 06.08.2012 tarihinde itirazın reddi kararı vermesiyle kesinleştiği, … Adli Tıp Kurumu’nun 04.05.2012 tarihli otopsi raporunda kişinin ölümünün kendisinde mevcut olan kalp ve damar rahatsızlığı sonucu meydana gelip ölümü üzerine etkili ve harici herhangi bir nedenin tespit edilemediğinin belirtildiği anlaşılmıştır.
Anılan Yasa hükümleri somut olayla birlikte değerlendirildiğinde; davacıların murisinin ölümünde davalının kusurunun bulunmadığı, murise karşı gerçekleştirilen tehdit eyleminden dolayı yakınları olan davacıların manevi tazminat isteyemeyeceği göz önüne alınarak davanın reddedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kısmen kabul edilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulmasını gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. … 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin … sayılı kararı; önceki gerekçe genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

 10. Direnme kararı süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmiştir.

 II. UYUŞMAZLIK

 11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacılar murisinin ölümünden kısa bir süre önce davalı tarafından murise yönelik olarak gerçekleştirilen tehdit eylemi nedeniyle yakınları olan davacılar yararına manevi tazminata karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

 

 IV. GEREKÇE

 

 42. … manevi tazminat isteme hakkı beden ve ruh tamlığı bozulmuş olan kişiye tanınmıştır.

 43. Yansıma zarar ise, hukuka aykırı eylemden zarar gören kişinin dışında bir başkasının zarar görmesidir. İlliyet bağı ve hukuka aykırılık koşullarının gerçekleşmesi, özel bir koruma normunun ihlali gerekir.

 

 47. … zarar görenin yakınlarının yansıma yoluyla manevi tazminat talep etmeleri ancak ölüm veya ağır bedensel zarar hâlinde mümkündür. Somut olayda ise murise yönelik tehdit eylemi nedeniyle manevi tazminat talep edilmiştir. Davacılar murisinin ölümünden kısa bir süre önce davalı tarafından murise yönelik olarak tehdit eylemi gerçekleştirilmiş ise de tehditten dolayı yansıma yoluyla manevi tazminat istenemeyeceğinden yakını olan davacı eş yararına manevi tazminata hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır. …”

6-) Y. 11. HD, T: 21.12.2022, E: 2021/3969, K: 2022/9280:

“… KARAR : Davacı vekili, …’de faaliyet gösteren müvekkili şirkette davalı ... işveren vekili olarak atandığını, bu davalının ...’ı işe aldığını, önemli bir müşterinin işinde gerekli özeni göstermedikleri için müşteriyi kaybettiklerini ve ...’ı işten çıkardıklarını, ancak sonradan tespit ettikleri üzere davalıların müvekkil şirketin adresinde aynı logo altında davalı şirketi kurdukları ve müvekkil şirket ile arasında organik bağ varmış gibi gösterilerek müşterilerinin çalındığını, iş tekliflerinin bu şekilde alındığını ve haksız kazanç elde ettiklerini, haksız rekabette bulunduklarını ileri sürerek haksız rekabetin tespiti ile menine, 100.000,00 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili, davacı şirketin ortakları tarafından müvekkili ...’a birlikte çalışmak için teklif götürüldüğünü, bağımsız çalışan müvekkili ile ilgili haksız ithamlarda bulunduğunu, kendi adına şirket kurma istemini davacıya ilettiğini, bilgisi dahilinde müvekkili şirketin kurulduğunu, iddiaların yersiz olduğunu, müvekkillerinin haksız rekabette bulunmadıklarını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkemece bozma ilamına uyularak devam olunan yargılamada; davacı ve davalı şirketin aynı işkolunda çalıştığı, şirket logolarının, adres ve telefon numaralarının aynı olduğu, davalı şirketin davalı şahıslar tarafından kurulduğu, müşteriler nezdinde davacıyla karışıklık yaratacak şekilde yazışmalar yapıldığı, davacının bazı müşterileriyle ticari ilişki kurulduğu, tarafların defter ve dayanağı belgelerde yapılan inceleme sonucunda davacının kayıtlardan tespit edilebilen zararının 90.379,08 TL olduğu, bu miktarın davacı şirketin 2014-2015 yılları için yoksun kaldığı kazanç miktarı olduğu, davalılar ... ve ...’ın TTK m. 55/1.c ve TTK m. 55/1.a.4 bendini ihlal etmek suretiyle haksız rekabette bulundukları gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 90.379,08 TL maddi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, yasal koşulları oluşmadığından manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.

Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.

1- Dava, haksız rekabetin tespiti ve men’i ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. …

2- … davacı tarafın manevi tazminat istemi, mahkemece, yasal koşulları oluşmadığından reddedilmiş ise de; 6098 sayılı TBK’nun 58. maddesinde düzenlenen manevi zarar, kişinin kişisel çıkarlarında uğradığı bir eksilmedir. Tüzel kişilerin de kazandığı saygınlık ve ticari itibarı onun kişisel değerleri içinde yer alır. Genel kabul gören görüşe göre manevi tazminat; ne bir ceza ne de gerçek anlamda bir tazminattır. Mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. Manevi tazminat gerçek kişiler için kabul edilebilir olduğu gibi ticari itibarının sarsılması halinde tüzel kişiler için dahi uygun görülebilir. Somut olaya göre, davalıların haksız rekabet yaratan eylemleri ile davacının piyasadaki tanınmışlığından yararlandığı, davalı şirket logosu, adresi, telefon numaralarının dahi davacı ile aynı olduğu ve davalı şirketin davacı şirketin devamı ya da bir uzantısı gibi yansıtıldığı, davacının müşterilerinin davalı şirkete aktarıldığı, böylelikle davacının ticari hayattaki varlığı, saygınlığı, itibarının zedelendiğinin kabulü ile davacı yararına makul miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken …”

V-) Yararlanılabilecek Monografiler:

Nisim İ. Franko; Şeref ve Haysiyete Tecavüzden Doğan Manevi Zararın Tazmini, Ankara, 1973.

Serap Helvacı; Türk ve İsviçre Hukuklarında Kişilik Hakkını Koruyucu Davalar (MK.md. 24/a fıkra I / İMK md. 28a fıkra I), İstanbul, 2001.

Ahmet M. Kılıçoğlu, Şeref, Haysiyet ve Özel Yaşama Basın Yoluyla Saldırılardan Hukuksal Sorumluluk, Ankara, 2013.

Hülya Atlan; Manevi Zararı Tazmin Yolları, İstanbul, 2015.

Tuğçe Oral; Tüzel Kişilerin Manevi Zararının Tazmini, İstanbul, 2018.


1   RG. 12.05.1988; S: 19812.

 

Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X