Sitemizde, siz misafirlerimize daha iyi bir web sitesi deneyimi sunabilmek için çerez kullanılmaktadır.
Ziyaretinize varsayılan ayarlar ile devam ederek çerez politikamız doğrultusunda çerez kullanımına izin vermiş oluyorsunuz.
X

Madde 37

1. Hükmü

III. Korkutma

1.   Hükmü

Madde 37 - Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, sözleşmeyle bağlı değildir.

Korkutan bir üçüncü kişi olup da diğer taraf korkutmayı bilmiyorsa veya bilecek durumda değilse, sözleşmeyle bağlı kalmak istemeyen korkutulan, hakkaniyet gerektiriyorsa, diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.

I-) 818 Sayılı Borçlar Kanunu:

III - İkrah

1 - Akdin inkizası

Madde 29 - Eğer iki taraftan biri diğer tarafın yahut üçüncü bir şahsın ikrahiyle bir akit yapmış olursa, kendi hakkında lüzum ifade etmez.

İkrah, üçüncü bir şahsın fiili olup ta diğer taraf ona vâkıf olmamış yahut vâkıf olması lâzım bulunmamış olduğu takdirde bu ikraha düçar olan taraf, akdi fesh ederse, hakkaniyet iktiza ettiği halde diğer tarafa tazminat vermeğe mecburdur.

II-) Madde Gerekçesi:

Madde 37 - 818 sayılı Borçlar Kanununun 29 uncu maddesini karşılamaktadır.

Tasarının iki fıkradan oluşan 37 nci maddesinde, taraflardan birinin veya üçüncü kişinin korkutması sonucunda yapılan bir sözleşmenin hükmü düzenlenmektedir.

818 sayılı Borçlar Kanununun 29 uncu maddesinin kenar başlığında kullanılan “III. İkrah / 1. Akdin inkızası” şeklindeki ibare, Tasarının 37 nci maddesinde, “III. Korkutma / 1. Hükmü” olarak değiştirilmiştir. Aynı maddenin birinci fıkrasında kullanılan “kendi hakkında lüzum ifade etmez” şeklindeki ibare yerine, Tasarıda “o sözleşmeyle bağlı değildir.” şeklinde, daha açık bir ibarenin kullanılması tercih edilmiştir.

Metninde yapılan arılaştırma dışında, maddede 818 sayılı Borçlar Kanununa göre bir hüküm değişikliği yoktur.

III-) Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi:

Bkz. madde 36’da anılan Adalet Komisyonu Değişiklik Gerekçesi.

Not: Tasarının 37. maddesinin 1. fıkrası Hükümetin teklif ettiği metinde şu şekilde kaleme alınmıştı:

“Taraflardan biri, diğerinin veya üçüncü bir kişinin korkutması sonucu bir sözleşme yapmışsa, o sözleşmeyle bağlı değildir.”

IV-) Kaynak İsviçre Borçlar Kanunu:

1-) OR:

Art. 29

III. Furchterregung

1. Abschluss des Vertrages

1 Ist ein Vertragschliessender von dem anderen oder von einem Dritten widerrechtlich durch Erregung gegründeter Furcht zur Eingehung eines Vertrages bestimmt worden, so ist der Vertrag für den Bedrohten unverbindlich.

2 Ist die Drohung von einem Dritten ausgegangen, so hat, wo es der Billigkeit entspricht, der Bedrohte, der den Vertrag nicht halten will, dem anderen, wenn dieser die Drohung weder gekannt hat noch hätte kennen sollen, Entschädigung zu leisten.

2-) CO:

Art. 29

III. Crainte fondée

1. Conclusion du contrat

1 Si l’une des parties a contracté sous l’empire d’une crainte fondée que lui aurait inspirée sans droit l’autre partie ou un tiers, elle n’est point obligée.

2 Lorsque les menaces sont le fait d’un tiers et que l’autre partie ne les a ni connues, ni dû connaître, celui des contractants qui en est victime et qui veut se départir du contrat est tenu d’indemniser l’autre si l’équité l’exige.

V-) Yargı Kararları:

1-) Y. 1. HD, T: 07.06.2022, E: 2022/1253, K: 2022/4590:

“… Davacı, anne ve babasının boşanmış olduğunu, annesinin ölümü ile dedesi ile yaşamaya başladığını, onun da ölümü ile davalı halasının kendisinin yanına taşındığını, doğuştan orak hücre anemisi hastalığı olduğunu, bu nedenle sürekli bakıma ve tedaviye ihtiyacı bulunduğunu, davalının …” (kendisine) “… baktığı için malvarlığında hakkı olduğunu iddia etmeye başladığını, dava konusu … parsel sayılı taşınmazları ve … nakit parayı da vermesini istediğini, talebin reddedilmesi üzerine davalı ve oğlu tarafından şiddet uygulamaya başlandığını, hastalığından dolayı ameliyat olması gerektiğini ancak davalı halasının istediklerini vermezse ameliyat ettirmeyecekleri, bakmayacağı, ölüme terk edeceği, kriz halinde hastaneye götürmeyecekleri yönünde tehdit ettiğini, yardım almasını engellemek için sosyal ortamlardan ve çevreden kopardığını, ölüm tehdidi ve korkusu altında ağır ağrılardan ve bu işkenceden kurtulmak için halasının taleplerini kabul ettiğini, şiddet ve tehdit eylemlerine devam edildiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescile, olmazsa bedele karar verilmesini istemiştir.

...

Davalı, davanın süresinde açılmadığını, iddiaların yerinde olmadığını, davacının erkek arkadaşının tasvip edilmemesi nedeniyle aralarının açıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

...

… 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 27.10.2020 tarihli ve 2017/353E., 2020/280K. sayılı kararıyla, temlikin davacının içinde bulunmuş olduğu çaresizlik ve korku durumundan faydalanılarak yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

...

… davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

...

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; … davalının maddi ve manevi bir baskısının söz konusu olmadığını, ihtilafın davacının erkek arkadaşından sonra evden ayrılması ile başladığını, dava konusu devirlerin yapıldığı 12.11.2013 tarihinden hemen sonra çok ciddi bir sağlık sorunu sebebiyle tedavi görmüş olması, davacının iradesini fesada uğramasına sebep o kadar acil ve gerekli bir sağlık sorunu olması gerekirken davacının estetik operasyon geçirdiğini, kan hastalığının davacının iradesine etkisi olmadığını, davacının sağlık durumunun korkutma yoluyla iradesini etkilenebilmesi noktasında ATK’den rapor alınmadığı, davacının müsrif harcamayı seven biri olduğunu, miras mallarını satarak tükettiğini, iddianın ispatlanamadığını, dava konusu ile diğer tüm devir ve temliklerin ivaz karşılığında olduğunu, maddi karşılıklarını tamamen aldığını, borçların -ifa yerine geçecek edim- olarak da gerçekleşen bir özelliği olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını istemiştir.

...

… Bölge Adliye Mahkemesinin 29.11.2021 tarihli ve 2021/511 E., 2021/1546 K. sayılı kararıyla; taşınmazların davacının iradesi fesada uğratılarak devralındığı gerekçesiyle … davalının istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

...

Uyuşmazlık, korkutma, hile ve gabin hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat istemine ilişkindir.

...

Bilindiği üzere, 6098 s. Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 37. maddesine göre, bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nın 38. maddesinde belirtildiği üzere korkutmadan (ikrahtan) söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir.

Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. (TBK’nın 39. m.) Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için, yerine getirilen edim istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.

...

Kararın (III.) ve (IV/3.) numaralı paragraflardaki gerekçeler yerinde bulunmakla, …

… Bölge Adliye Mahkemesi kararının … ONANMASINA, …”

2-) Y. 11. HD, T: 07.04.2021, E: 2020/2043, K: 2021/3432:

“… İlk Derece Mahkemesince, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; davacı ile ihbar olunan ...’nun beraberlik yaşadığı, ...’nun evli olduğu, bu beraberlikten kaynaklanan sorunlar nedeni ile tartıştıkları, birbirlerine hakaret içeren mesajlar gönderdikleri, nitekim ceza davasında, karşılıklı hakaret suçunun işlenmiş olması sebebi ile ...’nun hakaret suçundan beraatine karar verildiği, dava dışı ... tarafından davacının darp edilme tarihi 30/12/2014 günü olup, hisselerin devir tarihi ise 19/01/2015 olduğu, davacının hisselerinin devri konusunda devir tarihinden önce darp edildiği, kendisinin uygunsuz görüntülerinin internette yayınlanacağı konusunda tehdit edilmiş olmasına rağmen 30/12/2014 günü darp olayından sonra kendi arabası ile tek başına ... Hastanesine gittiğinde yanına gelen polise bunları kimin yaptığını anlatmadığı, üniversite mezunu, eğitimli bir iş kadını olarak çalışan davacının böyle bir durumda hukuki yardım almadığı, hukuki yardım talep etmesi durumunda Cumhuriyet Başsavcılığı’nca koruma tedbirlerinin alınabileceğini bilebilecek durumda olmasına rağmen olayın sıcaklığı ile ulaşmış olduğu kolluk güçlerine kendisinin tehdit edildiğini, hisselerini devir etmesi konusunda baskıya uğradığını bu sebep ile darp edildiğini bildirmediği, 15 gün bekledikten sonra şirket hisselerini …’a devir etmesi ve 08/04/2015 tarihinde olay ile ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına şikayette bulunmasının hayatın olağan akışına aykırı görüldüğü, davacının kolluk kuvvetlerine başvurmama sebebi olarak Ankara 3. Ağır Ceza mahkemesindeki davaya dava dışı ihbar olunan ...’nun etki ederek kendisini mahkum ettireceği korkusunu taşıdığını bu yönde tehdit edildiğini iddia ederek, yargılamanın sonuçlanmasından sonra hisse devrinin iptali davasını açtığını ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na şikayette bulunduğunu bildirmiş ise de, kural olarak yasal bir hakkın kullanılacağını bildirmek, dava açılacağı, icra takibi yapılacağı, iflas isteneceği tehditlerini ileri sürmek ya da yasal bir hakkı kullanmak tehdit olarak sayılamayacağı, bu nedenle davacının bu iddiasına itibar edilmediği, darp olayının davacı ile dava dışı ... arasındaki özel ilişkiden kaynaklandığı, delil olarak sunulan … yazışmalarında hisselerin devrine yönelik her hangi bir tehdit içerikli mesaj olmadığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda da davalı ve ihbar olunan ... hakkında dolandırıcılık, unvan gaspı, örgüt kapsamında yağma suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, hisse devir sözleşmesinin usulüne uygun şekilde yapıldığı, hisselerin devrinden sonra sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde davacının taşınmazları üzerindeki ipoteklerin kaldırıldığı, 19/06/2015 tarihli … Bankası tarafından davacıya gönderilen yazıda; gayri nakdî kredi sözleşmelerinde yer alan kefaletlerine dayalı olarak 19/06/2015 tarihinden itibaren bankaca davacıya başvurulmayacağının bildirildiği, davalı veya ihbar olunanın hilesi ile sözleşmeyi yaptığını da ispat edemediği, tehdit ve hile iddialarının kanıtlanamadığı, karşı davada ise; açılan bu dava sebebi ile maddi zarara uğradığının ispat edilemediği, ayrıca kişilik hakları ve ticari itibarının zedelendiğini ispat edecek delillerin de sunulmadığı, dava açılması ve kolluk kuvvetlerine müracaatta bulunulmasının Anayasal bir hak olduğundan dava açılan veya şikayette bulunulan kişi lehine manevi tazminat taktir edilmesine yol açmadığı gerekçeleriyle, asıl ve karşı davaların reddine karar verilmiştir.

Karara karşı davacı/karşı davalı vekili ve davalı/karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince tüm dosya kapsamına göre yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı/karşı davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden; … hisse devir sözleşmeleri ile davacının dava konusu şirketlerdeki hissesini davalıya devrettiği, davalının 19.01.2015 tarihli hisse devir sözleşmesindeki edimlerini ifa ettiği, bu bağlamda hisse devir bedeli için verilen çek bedelinin ödendiği, davacının taşınmazları üzerindeki ipoteklerinin kaldırıldığı, davacı her ne kadar dava dışı ...’nun tehdit ve korkutması yoluyla dava dışı ... ile beraber hareket eden davalıya şirket hisselerini devrettiğini iddia etmiş ise de ikrahın varlığına dair somut bir kanıt sunmadığı, … gerekçesiyle, davalı/karşı davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden ise; hukuken tanınan bir hakkın kullanılmasının, yani dava açılmasının veya kolluğa müracaatta bulunulmasının tek başına karşı taraf lehine manevi tazminatı gerektirmediği, … gerekçesiyle, her iki taraf vekillerinin asıl ve karşı davaya yönelik istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.

Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, davacının paydaşı olduğu ... A.Ş’deki hisselerinin 19.01.2015, … San. ve Tic. A.Ş’deki hisselerinin de 28.01.2015 tarihinde davalıya devrinin ikrah hukuki nedenine dayalı olarak iptali istemine ilişkindir.

...

Davacının, dava dışı ... ile yaşadığı duygusal ilişkinin sona ermesi üzerine, ...’nun davacıya tehdit ve hakaretlerde bulunduğu, davacının gizli çekilmiş içerikli resim ve videoları ifşa edeceğini bildirdiği, 31.12.2014 tarihinde davacının konutuna girerek müessir fiil ika ettiği, ...’nun sürdürdüğü baskı ve tehditler sonucu davacının 19.01.2015 tarihinde … A.Ş’deki hissesini, 28.01.2015 tarihinde de … San. ve Tic. A.Ş’deki hissesini, ...’nun arkadaşı olan ve davacının daha önceden tanımadığı ve aralarında hiçbir ticari ilişki bulunmayan davalıya, şirketlerin rayiç değerinin altında nominal bedelle devrettiği, davalının da bu şekilde aldığı şirket hisselerini yargılama sırasında ...’nun annesi ...’na iade ettiği, bu suretle davalının dava konusu şirket hisselerini el ve işbirliği içerisinde olduğu ...’nun emanetçisi sıfatıyla davacıdan devraldığı … mesaj içerikleri, ticaret sicil kayıtları, tanıklar ... ve ...’nın anlatımları, ceza mahkemesi kararı içeriği ile anlaşılmaktadır.

Toplanan delillerden 6098 sayılı BK 37. maddesinde düzenlenen, ikrah irade bozukluğunun tüm koşulları ile gerçekleştiğinin anlaşılmasına rağmen, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir. …”

3-) Y. 1. HD, T: 02.03.2015, E: 2014/3673, K: 2015/3079:

“… Dava, ikrah hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil isteğine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Çekişme konusu … bağımsız bölümlerin davacı tarafından 5.5.2008 tarihinde oğul Rahmi’ye satış suretiyle temlik edildiği, 1965 doğumlu R. Ö.’ in 31.10.2010 tarihinde ölümü üzerine her iki taşınmazın da intikal suretiyle Rahmi’nin evlilik dışı çocuğu olan davalı adına intikal suretiyle tescil edildiği kayden sabittir.

Bilindiği üzere; bir kimse karşı tarafın veya üçüncü kişinin kendisi veya yakınlarının maddi ve manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. Türk Borçlar Kanununun 37. maddesinde belirtildiği üzere ikrahtan söz edilebilmesi için tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, ikraha maruz kalanın subjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir. Hemen belirtilmek gerekir ki iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim ayni bir istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası) bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir.

Somut olaya gelince, çekişmeli taşınmazların temlik edildiği Rahmi, davacının ve eşinin tek erkek evladı olup, gerçekten de psikolojik rahatsızlıklarının bulunduğu, Rahmi’nin anne-babası, kardeşleri ve birlikte yaşadığı kadın ve ondan olma çocuğu davalı ile …’da aynı evde oturdukları bilahare ayrı evlere taşındıkları, tarafsız tanıkların Rahmi’nin kibar birisi olup, anne babaya saygısızlık yapacak kişilikte olmadığını bildirdikleri, buna karşılık davacının kızlarının ise yine tanık olarak dinlendikleri ve taşınmazların ikrah suretiyle Rahmi’ye devredildiğini ifade ettikleri, Rahmi’nin ölümünden sonra davacı ve eşinin, torunları davalı ile görüşmek istedikleri ancak davalının bunu kabul etmediği, gerekçe olarak da davacının annesini dövmesi olarak gösterdiği; davacının eşi Parlak tarafından da Rahmi’ye 1996 yılında iki adet bağımsız bölüm temlik edildiği, yine ikrah hukuksal nedenine dayalı olarak anne tarafından da eldeki dava ile aynı tarihte iptal tescil davası açıldığı ve derdest olduğu toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Taraflar …’da yaşamakta olup, davacının ikraha maruz kalması halinde yetkili merciilere başvurduğunda gereğinin yapılacağı kuşkusuzdur.
Ne var ki; davacı böyle bir başvuru yapmamıştır. Esaslı korkuya maruz kalan, hatta korkutularak taşınmazları elinden alınan kişinin hiçbir makama başvuru yapmaması hayatın olağan akışına terstir. Kaldı ki, anne de ikraha maruz kaldığını iddia etmişse de, temlikten itibaren Rahmi’nin ölümüne kadar 14 yıl geçmiş olup, bu süre zarfında sürekli tehdit altında yaşanması hiçbir mantıkla izah edilemez. Her ne kadar davacının kızları ikrah suretiyle temlikin yapıldığını bildirmişlerse de kızlar bu davanın kabulü halinde çıkarı olan kişiler olduklarından onların beyanlarına değil de tarafsız tanıkların beyanlarına itibar edilmesi gerektiği açıktır.

Tüm bu açıklamalar ışığında temlikin iradi olduğu, ikrahın koşullarının gerçekleşmediği anne ve babanın taşınmazlarını tek erkek evlatlarına mal etmek istedikleri ancak onun ölümü üzerine taşınmazların evlilik dışı toruna kalması üzerine eldeki davanın açıldığı sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

...

KARŞI OY :

… dosya kapsamı, sunulan belgeler ve tanık anlatımlarından davalının miras bırakanı Rahmi’nin agresif, sinirli ve saldırgan bir yapıya sahip olduğu, çok çabuk sinirlendiği, müteaddit defalar herkesin yanında anne baba ve kardeşlerine küfürler ve tehditler savurduğu, anne babasına ve kardeşlerine karşı şiddet uyguladığı, zaman zaman kesici delici aletlerle onları tehdit ettiği, anne babasını odalarına hapsettiği, uzun süre dışarı çıkmalarına izin vermediği gibi Rahmi’nin uyuşturucu madde kullandığı, bu nedenle uzun yıllar psikolojik tedavi gördüğü, annesi ve babası ile birlikte yaşadığı, hiç bir işte çalışmadığı, anne ve babasının gelirine el koyarak yaşamını sürdürdüğü sabittir. Rahmi’nin bu kişilik yapısından kaynaklanan saldırgan ve tehlikeli davranışları nedeniyle anne ve babası ile kardeşlerinin Rahmi’den çok korktukları, bu nedenle davacı Hami’nin kendisine, eşine ya da çocuklarına bir zarar verir korkusu ile davaya konu taşınmazları oğlu Rahmi’ye istemeyerek devretmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır.
Bu nedenle davada ikrah (korkutma) şartları oluştuğu gibi davada TBK.nun 39.maddesi uyarınca Rahmi’nin ölmesi üzerine korkunun etkisi ortadan kalktıktan sonra 1 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılmıştır. Bu nedenle mahkemenin yukarıda belirtilen hususları göz önüne alınarak kabul kararı vermesi son derece doğru ve yerindedir. Yerel mahkemenin kararı dairece onanması gerekirken dosyadaki delillerle bağdaşmayan gerekçelerle bozulmuş olması usule ve yasaya aykırıdır. …”

VI-) Yararlanılabilecek Monografiler:

Ahmet Karakocalı; Roma Hukukunda ve Türk Hukukunda Korkutma (Metus), Ankara, 2016.

Emre Köroğlu; Türk Borçlar Hukukunda İrade Bozukluğu Hallerinden Korkutma, İstanbul, 2020.

Copyright © 2017 - 2024 Prof. Dr. İlhan Helvacı. Tüm hakları saklıdır.
X